29 Nisan 2012 Pazar

THE MUPPET SHOW



İnsanın doğuştan gelen özellikleriyle birlikte çevreden edindiklerinden kaynaklı davranışsal bir yapısı olur.
Merkezde bilinçaltı denen kavram, kalbin atması nefes almak gibi istemsizce yapılan davranışlarını kontrol ederken üst katmanları oluşturan bilinç ve bu bilinç içinde var olan  "yapmalıyım" veya "yapmamalıyım" davranışlarını çevreden öğrenir ve benimseriz.
Olayı dinler perspektifinden değerlendirince "iyi ve kötü" kavramlarının din eksenli olduğu ve ilk insandan bu güne gelen bir öğretiler zinciri olduğunu anlayabiliriz.
Hemen hemen her kültür ve dinde belli başlı kavramların iyi yahut kötü olarak kalıplaşmış olduğu aşikardır ki tüm bu öğretilerin başta aynı kaynaktan çıktığına delalet eder.
Bizler, toplumdan elde ettiğimiz ve uyguladığımız davranış şekilleri üzerinden kişilik sahibi oluruz.
Toplumun genel manada iyi kabul ettiklerine riayet etmeye dikkat gösterenler "iyi insanlar" olarak tanınırlar.
Toplumlar içinde genel manada iyi- kötü kavramı benzerlik gösterse de çevresel faktörlerin fazlalığı nedeniyle inanışlar çerçevesinde kozmopolit bir yapıyla karşılaşırız, çeşitlilik vardır.
Bu kozmopolit yapı bazı konularda bizleri ayrılığa iter.
Bu, toplumsal mozayikle alakalıdır ama esesaen bu mozayiğin yozlaştırılmasından kaynaklanan ve asıl amacı parçalamak olan bir zihniyetin izdüşümüdür.
"nifak" belasının ilacı, toplumsal birlikteliği sağlayan ortak değerler ve bu değerleri koruyan sağlam bir devlet otoritesidir ki insanlar üzerinde korku' nun inkar edilemez bir yola getiricilik özelliği vardır.
Tepedeki devlet otoritesini de yola getirecek tek şey Allah korkusudur, hümanizm değil.
İnsanın eline gücü ver ve ne kadar değiştiğine kendin şahit ol; velev ki Allah'tan korkmasın.


Toplumsal yapıyı yıkan unsurların başında milliyetçilik gelir.
Sanki insanoğlu tek atadan türememiş te bazıları diğerlerine üstünmüşçesine millyetçilik denen bir izm in (faşizm) peşine takılmışlardır.
Yeryüzünde faşizm denince akla en başta siyonizm gelmelidir.


KISACA SİYONİZM
Dini öğretide ilk insan kanı döken, ilk günah işleyen, ilk puta tapan kişi ademoğullarından kabil ve onun neslidir, buradan geldiğine inanılır.
Asıl soyları Hz. Nuh' un 3 oğlundan biri olan Sam dan gelir.
Siyonist ırk, tarihin başlangıcından bu yana, bu ayrılıkçı yapısının getirisiyle diğer toplumlar tarafından dışlanmış ve bu dışlanmışlıklarına tepki olarak insanlığın kalanına düşmanlık beslemişlerdir.
Bu sebeptendir ki avrupa tarihi yahudilere yapılan kıyımlarla doludur.


Siyonizm, aslında yahudiliğin özünde olmamakla birlikte yahudilerin bir kısmının sıkı sıkıya bu gün de sarıldığı bir yapılanmadır.
Tahrif edilen tevratın tefsiri olan talmut üzerinde inceleme yapıldığında açıkça bu ırkın diğer insanların üstünde bir ırk olduğu ve diğer insanların hayvandan türeme bir nesil olduğu bazı ifadelerle ortaya atılmakta (aklıma darwin geldi), güya bu üstün ırk(!) diğer insanlar üzerinde tıpkı bizlerin hayvanlar üzerindeki tasarrufu gibi tasarruf yetkisini kendilerinde görmektedirler.
Bunun nedeni tarihsel sürecin onlara biçtiği rol dolayısıyla hayatta kalma içgüdüsünün bir getirisi olsa gerek. İşte talmut ve içindeki nefret, bu zihniyetin eseridir.
Bir de vadedilmiş toprakları vardır, fırat ve nil nehri arası kabul edilir (evet bir kısmı Türkiye topraklarında kalıyor)


* Bu zihniyetteki insanların ne kadar etkin olduklarını kendi tarihimizden örnek vererek anlamaya çalışalım.
Avrupadaki determinist akım ve milliyetçilik hareketlerinin getirileri, ortamı iyice karıştırmıştır ve haçlı zihniyetinin başaramadığı Kudüs planı için Osmanlı üzerinde farklı bir plan uygulamaya konacaktır.
1897 Basel Konferansından başlıyoruz:
Diğer adıyla "1. siyonist konferans".
Teodor Herzl diye bir adam çıkar ortaya.
"100 yıl içinde israil devleti kurulacak ve yahudiler bu devlette toplanacak" der.
Teodor Herzl, yahudi banker rotschild' in(bugün rockefeller ailesi ile birlikte ingiliz ve amerikan merkez bankalarının sahibi olan hanedan) yanına gider ve onu savaşlar nedeniyle borç batağındaki Osmanlı hakimiyetindeki filistin topraklarından bir kısmını satın almak ve burada bir siyonist devlet kurmak için maddi destek sağlamaya ikna eder.
Desteği alan teodor, Osmanlı padişahı 2. Abdulhamite gider ve Osmanlı devletinin borçlarının silinmesine karşılık filistinden toprak talep eder.
Bu talebi yerine getirilmez.
Her nasılsa  peşine selanikten hareket ordusu adı altında bir ordu hazırlanır ve ittihat terakki cemiyeti diye bir cemiyet ortaya çıkar. Bunlar 2. Abdulhamiti tahttan indirir, yerine damat ferit hükümeti kurulur.
Aynı damat ferit hükümeti iyi bir numarayla (yavuz ve midilli adlı alman savaş gemileri) Osmanlıyı 1. dünya savaşına sokar.
Osmanlı, nedense kaybeden taraftadır ve peşine sevr anlaşması dayatılır (muhakkak okuyun anlaşmanın hükümlerini, çok önemlidir)
Kudüs ve mevcut petrol coğrafyasının büyük kısmı Osmanlının elinden çıkar.
Anadoludaki milli mücadele cephesi, sevr' i kabul etmez ve sevr'de dayatılan sınırların dışında bir "misak- ı milli" belirlenir. (bu günki Türkiye değil, daha büyük bir coğrafyadır)
Lozanda Sevr in tamamı kabul ettirilemese de ilk hedef yerine getirilmiştir "time out" alınır.
Daha sonra kurulan Türk Cumhuriyeti ise yönünü bir kaç yıl önce topraklarını paylaşan ve insanını öldüren batıya döner(!)
Türkiyede uzun süreli bir tek partili dikta rejimi yaşanır 50 li yıllara kadar.
Sonra çok partili hayata geçilir.
Açık farkla başbakan olan Menderes, dış güçlerin güdümüne girmekten vaz geçmiş olacak, darbe ile indirilip idam edilir.
74 kıbrıs harbi, milli benliğe dair bir uyanıştır, peşinden sağcılık ve solculuk kavramları türer ülkede, darbe olur.
Özal döneminde ağır sanayi hamlesine karşın terör örgütü yükselişe geçer.
54. hükümet dönemi dış güçler için kabul edilemez davranışlar sergiler, sonuç 28 şubat süreci.
Bölgedeki arap ülkeleri ise ya hiç varlık gösteremez veya sürekli karışıklıklarla boğuşmaktadır.


Dünya sahnesine geri dönelim:
2001 ikiz kuleler saldırısıyla son haçlı seferi başlatıldı, bunu George Bush kendi ağzından kaçırdı.
Afganistanla başlayan ve ırakla devam eden ve ortadoğuyu kasıp kavuran bir işgal var.
Irak işgalinin getirisi olarak güneyimizde bir devlet kuruldu, tam da sevr'de planlandığı gibi; adı güney kürdistan.
Arap baharı ile bir çok ülke karışıtırdı.
İran ile İsrail gerginliği tırmandırılıyor.
Suriye ile Türkiye karşı karşıya getirilmeye çalışıyor.
...


İnsanlığın geri kalanı ise hiç olmadığı kadar uyuyor.
İhtiyaç duymadığı "ihtiyaçlar" edindi.
Matbaada basılan yeşil bir kağıdın peşinden koşuyor bu ihtiyaçlarını karşılamak için.
Nedense hiç bitmiyor istekleri, habire dayatılıyor yeni ihtiyaçları ona.
Hiç taşımaması gereken endişeleri var.
Onu birbirine düşüren bir ton "izm" i hayat felsefesi haline getirdi, hayatı pahasına savunuyor.
Kendini internetteki bir sitedeki profilden ibaret sananlar var.
Bir sürü gereksiz bilgi kafaları kurcalıyor.
Ahlaksızlık aldı başını gitti.


Ama "ne yapıyorum ben?" dediğinde bütün o balonlar sönecek.
Sirkteki ihtişamlı gösterinin akıbeti, gözünü öte yana, gerçek dünyaya çevirmesine bakıyor.
Peki bunu nasıl yapacak?
Bir musibet bin nasihatten iyidir.
Ya bir musibet gelecek başa, ya bir musibete şahit olacak.
İnşAllah o musibete gark olmadan anlarız.

4 Nisan 2012 Çarşamba

ADVERTORİAL YAŞAM

Bir dünya düşün (evet, imagine a world)
oradaki bazı insanlar, onlar için yaptıklarına karşılık, üzerinde etkileyici resimler bulunan yeşil renkli kağıtlar versinler sana
ve bu adamlar her türlü teknolojik oyuncağı üretiyor olsun, kendilerine yeşil renkli kağıtlar verilen başka insanların eliyle
ihtiyacın olsun veya olmasın (ki aslında yok) seni bunlardan almaya ikna etsinler
sonra bu oyuncakları sana verip yeşil kağıtlarını geri alsınlar
sonra sen o yeşil kağıtları geri almak için tekrar çabala
sonra onunla başka bir oyuncak al
böylelikle hayatının değiştiğini, güzelleştiğini san
harcadığın zamanı, boşa giden emeğini hiç düşünme
ne kadar garip olurdu değil mi?