29 Nisan 2012 Pazar

THE MUPPET SHOW



İnsanın doğuştan gelen özellikleriyle birlikte çevreden edindiklerinden kaynaklı davranışsal bir yapısı olur.
Merkezde bilinçaltı denen kavram, kalbin atması nefes almak gibi istemsizce yapılan davranışlarını kontrol ederken üst katmanları oluşturan bilinç ve bu bilinç içinde var olan  "yapmalıyım" veya "yapmamalıyım" davranışlarını çevreden öğrenir ve benimseriz.
Olayı dinler perspektifinden değerlendirince "iyi ve kötü" kavramlarının din eksenli olduğu ve ilk insandan bu güne gelen bir öğretiler zinciri olduğunu anlayabiliriz.
Hemen hemen her kültür ve dinde belli başlı kavramların iyi yahut kötü olarak kalıplaşmış olduğu aşikardır ki tüm bu öğretilerin başta aynı kaynaktan çıktığına delalet eder.
Bizler, toplumdan elde ettiğimiz ve uyguladığımız davranış şekilleri üzerinden kişilik sahibi oluruz.
Toplumun genel manada iyi kabul ettiklerine riayet etmeye dikkat gösterenler "iyi insanlar" olarak tanınırlar.
Toplumlar içinde genel manada iyi- kötü kavramı benzerlik gösterse de çevresel faktörlerin fazlalığı nedeniyle inanışlar çerçevesinde kozmopolit bir yapıyla karşılaşırız, çeşitlilik vardır.
Bu kozmopolit yapı bazı konularda bizleri ayrılığa iter.
Bu, toplumsal mozayikle alakalıdır ama esesaen bu mozayiğin yozlaştırılmasından kaynaklanan ve asıl amacı parçalamak olan bir zihniyetin izdüşümüdür.
"nifak" belasının ilacı, toplumsal birlikteliği sağlayan ortak değerler ve bu değerleri koruyan sağlam bir devlet otoritesidir ki insanlar üzerinde korku' nun inkar edilemez bir yola getiricilik özelliği vardır.
Tepedeki devlet otoritesini de yola getirecek tek şey Allah korkusudur, hümanizm değil.
İnsanın eline gücü ver ve ne kadar değiştiğine kendin şahit ol; velev ki Allah'tan korkmasın.


Toplumsal yapıyı yıkan unsurların başında milliyetçilik gelir.
Sanki insanoğlu tek atadan türememiş te bazıları diğerlerine üstünmüşçesine millyetçilik denen bir izm in (faşizm) peşine takılmışlardır.
Yeryüzünde faşizm denince akla en başta siyonizm gelmelidir.


KISACA SİYONİZM
Dini öğretide ilk insan kanı döken, ilk günah işleyen, ilk puta tapan kişi ademoğullarından kabil ve onun neslidir, buradan geldiğine inanılır.
Asıl soyları Hz. Nuh' un 3 oğlundan biri olan Sam dan gelir.
Siyonist ırk, tarihin başlangıcından bu yana, bu ayrılıkçı yapısının getirisiyle diğer toplumlar tarafından dışlanmış ve bu dışlanmışlıklarına tepki olarak insanlığın kalanına düşmanlık beslemişlerdir.
Bu sebeptendir ki avrupa tarihi yahudilere yapılan kıyımlarla doludur.


Siyonizm, aslında yahudiliğin özünde olmamakla birlikte yahudilerin bir kısmının sıkı sıkıya bu gün de sarıldığı bir yapılanmadır.
Tahrif edilen tevratın tefsiri olan talmut üzerinde inceleme yapıldığında açıkça bu ırkın diğer insanların üstünde bir ırk olduğu ve diğer insanların hayvandan türeme bir nesil olduğu bazı ifadelerle ortaya atılmakta (aklıma darwin geldi), güya bu üstün ırk(!) diğer insanlar üzerinde tıpkı bizlerin hayvanlar üzerindeki tasarrufu gibi tasarruf yetkisini kendilerinde görmektedirler.
Bunun nedeni tarihsel sürecin onlara biçtiği rol dolayısıyla hayatta kalma içgüdüsünün bir getirisi olsa gerek. İşte talmut ve içindeki nefret, bu zihniyetin eseridir.
Bir de vadedilmiş toprakları vardır, fırat ve nil nehri arası kabul edilir (evet bir kısmı Türkiye topraklarında kalıyor)


* Bu zihniyetteki insanların ne kadar etkin olduklarını kendi tarihimizden örnek vererek anlamaya çalışalım.
Avrupadaki determinist akım ve milliyetçilik hareketlerinin getirileri, ortamı iyice karıştırmıştır ve haçlı zihniyetinin başaramadığı Kudüs planı için Osmanlı üzerinde farklı bir plan uygulamaya konacaktır.
1897 Basel Konferansından başlıyoruz:
Diğer adıyla "1. siyonist konferans".
Teodor Herzl diye bir adam çıkar ortaya.
"100 yıl içinde israil devleti kurulacak ve yahudiler bu devlette toplanacak" der.
Teodor Herzl, yahudi banker rotschild' in(bugün rockefeller ailesi ile birlikte ingiliz ve amerikan merkez bankalarının sahibi olan hanedan) yanına gider ve onu savaşlar nedeniyle borç batağındaki Osmanlı hakimiyetindeki filistin topraklarından bir kısmını satın almak ve burada bir siyonist devlet kurmak için maddi destek sağlamaya ikna eder.
Desteği alan teodor, Osmanlı padişahı 2. Abdulhamite gider ve Osmanlı devletinin borçlarının silinmesine karşılık filistinden toprak talep eder.
Bu talebi yerine getirilmez.
Her nasılsa  peşine selanikten hareket ordusu adı altında bir ordu hazırlanır ve ittihat terakki cemiyeti diye bir cemiyet ortaya çıkar. Bunlar 2. Abdulhamiti tahttan indirir, yerine damat ferit hükümeti kurulur.
Aynı damat ferit hükümeti iyi bir numarayla (yavuz ve midilli adlı alman savaş gemileri) Osmanlıyı 1. dünya savaşına sokar.
Osmanlı, nedense kaybeden taraftadır ve peşine sevr anlaşması dayatılır (muhakkak okuyun anlaşmanın hükümlerini, çok önemlidir)
Kudüs ve mevcut petrol coğrafyasının büyük kısmı Osmanlının elinden çıkar.
Anadoludaki milli mücadele cephesi, sevr' i kabul etmez ve sevr'de dayatılan sınırların dışında bir "misak- ı milli" belirlenir. (bu günki Türkiye değil, daha büyük bir coğrafyadır)
Lozanda Sevr in tamamı kabul ettirilemese de ilk hedef yerine getirilmiştir "time out" alınır.
Daha sonra kurulan Türk Cumhuriyeti ise yönünü bir kaç yıl önce topraklarını paylaşan ve insanını öldüren batıya döner(!)
Türkiyede uzun süreli bir tek partili dikta rejimi yaşanır 50 li yıllara kadar.
Sonra çok partili hayata geçilir.
Açık farkla başbakan olan Menderes, dış güçlerin güdümüne girmekten vaz geçmiş olacak, darbe ile indirilip idam edilir.
74 kıbrıs harbi, milli benliğe dair bir uyanıştır, peşinden sağcılık ve solculuk kavramları türer ülkede, darbe olur.
Özal döneminde ağır sanayi hamlesine karşın terör örgütü yükselişe geçer.
54. hükümet dönemi dış güçler için kabul edilemez davranışlar sergiler, sonuç 28 şubat süreci.
Bölgedeki arap ülkeleri ise ya hiç varlık gösteremez veya sürekli karışıklıklarla boğuşmaktadır.


Dünya sahnesine geri dönelim:
2001 ikiz kuleler saldırısıyla son haçlı seferi başlatıldı, bunu George Bush kendi ağzından kaçırdı.
Afganistanla başlayan ve ırakla devam eden ve ortadoğuyu kasıp kavuran bir işgal var.
Irak işgalinin getirisi olarak güneyimizde bir devlet kuruldu, tam da sevr'de planlandığı gibi; adı güney kürdistan.
Arap baharı ile bir çok ülke karışıtırdı.
İran ile İsrail gerginliği tırmandırılıyor.
Suriye ile Türkiye karşı karşıya getirilmeye çalışıyor.
...


İnsanlığın geri kalanı ise hiç olmadığı kadar uyuyor.
İhtiyaç duymadığı "ihtiyaçlar" edindi.
Matbaada basılan yeşil bir kağıdın peşinden koşuyor bu ihtiyaçlarını karşılamak için.
Nedense hiç bitmiyor istekleri, habire dayatılıyor yeni ihtiyaçları ona.
Hiç taşımaması gereken endişeleri var.
Onu birbirine düşüren bir ton "izm" i hayat felsefesi haline getirdi, hayatı pahasına savunuyor.
Kendini internetteki bir sitedeki profilden ibaret sananlar var.
Bir sürü gereksiz bilgi kafaları kurcalıyor.
Ahlaksızlık aldı başını gitti.


Ama "ne yapıyorum ben?" dediğinde bütün o balonlar sönecek.
Sirkteki ihtişamlı gösterinin akıbeti, gözünü öte yana, gerçek dünyaya çevirmesine bakıyor.
Peki bunu nasıl yapacak?
Bir musibet bin nasihatten iyidir.
Ya bir musibet gelecek başa, ya bir musibete şahit olacak.
İnşAllah o musibete gark olmadan anlarız.

4 Nisan 2012 Çarşamba

ADVERTORİAL YAŞAM

Bir dünya düşün (evet, imagine a world)
oradaki bazı insanlar, onlar için yaptıklarına karşılık, üzerinde etkileyici resimler bulunan yeşil renkli kağıtlar versinler sana
ve bu adamlar her türlü teknolojik oyuncağı üretiyor olsun, kendilerine yeşil renkli kağıtlar verilen başka insanların eliyle
ihtiyacın olsun veya olmasın (ki aslında yok) seni bunlardan almaya ikna etsinler
sonra bu oyuncakları sana verip yeşil kağıtlarını geri alsınlar
sonra sen o yeşil kağıtları geri almak için tekrar çabala
sonra onunla başka bir oyuncak al
böylelikle hayatının değiştiğini, güzelleştiğini san
harcadığın zamanı, boşa giden emeğini hiç düşünme
ne kadar garip olurdu değil mi?

1 Şubat 2012 Çarşamba

YALANLAR ÜSTÜNE

Yalan, karşısındakini kandırmaya dayanan bir eylem. zor durumdan daha kolay sıyırtma çabası, bazen gerekli, çoğu zaman alçakça…
Ataricide zamanını öldürmüş bir çocuğun evdekilere arkadaşlarda ders çalışıyordum demesi, 10 lu not sistemi zamanında karnesindeki 3 ü çizgilerine bastıra bastıra 8 yapan Alican masum yalan örnekleridir.

Ama büyük ve iğrenç yalanlar vardır.
Bizi inandırdıkları, bizim de bazen yalan olduğunu bildiğimiz halde doğrunun acılığından kaçarak kendimizi dahi kandırdığımız.
Önümüze, kişiliğimizi ve özgürlüğümüzü kaybetmemiz pahasına serdikleri ve nefsimizin pek bir hoşuna giden kırmızı halılar var; dışına basmaktan korktuğumuz, çoğu zaman da dünyayı o kırmızı halılardan ibaret sandığımız yalan bir dünya.

Feysbukta ileti göndermek, tivitırda tivitlemek, fotomontaj kritik yapmak, sağda solda haber sitelerinde yorum yapmak
Ne için?
Birileri onore etsin, egomuzu okşasın diye

Hey sen!
Beni zaten kandıramazsın da kendini de kandırmaya çalışma bari.
Onore edilmek için ömür harcayanlar var, belki biri de sensin.
Belki ben de egomu tatmin için yazıyorum şuraya
Ama hep beraber oyalıyoruz kendimizi bu iğrenç yalanlarla.

Haklarında empati yaptığımız medya maymunlarının hayatını hayalde yaşamak suretiyle kendimizi kandırdık bi zaman.
Yutub gibi kişisel paylaşım siteleri sana ünlü olma fırsatı(!) verdiğinden beri çok rağbet etmez oldun bunlara değil mi? artık internette daha çok vakit geçiriyorsun.
feysbuk ve tivitıra alakan da ondan; kendi dünyanın merkezine seni koydular ve sen bu balondan dünyanın sanaldan uydularını çeviriyorsun etrafında.
Dünyaya ne için geldiğini unuttun, dünyada nasıl yaşayacağını unuttun, asıl ihtiyaçlarının ne olduğunu unuttun, en kötüsü kim olduğunu unuttun.
Sen unuttukça birileri nemalandı senden.
Sana kardeşlik, çağdaşlık dolmalarını yuttururken, ruhunu elinden aldılar.
Envai çeşit izm lerle, düşünebilme yeteneğini boş beleş olgulara kanalize ettiler.
Bağımsız düşünebilen bir birey olmaktan çıktıkça emeğin; abese itibar etmekten zayi, birilerine kar payı oluverdi.
Kaldır kafanı da bak şöyle komşu coğrafyalara, neler dönüyor?
Sen uyumakla, kafana soktukları "cool" kişilik prototiplerini özümsemekle meşgulken, birileri Trilyon dolarlık kanlı servetlerine birkaç milyar kanlı dolar daha eklemenin peşindeler.
Peşinden vadedilmiş topraklarına kavuşacaklar.
Şeytanın uşakları…
Ne o, inanmıyor musun yoksa şeytana?
Artık mantıklı bir önerme değil de bir masal kahramanı gibi mi geliyor?
Açıklasana bana, bunca malı mülkü ellerinde tutanların hala kan dökmelerini, bunca acıya sebebiyet vermelerini.
Neden inanmıyorsun şeytana biliyor musun?
Alttan alttan bunların artık saçma sapan inanışlar olduğu fikrini soktular kafana televizyonla da ondan.
Bir gün Allahı da unutabilirsin bu şekilde
Sakın Unutma!
Gerçekler alemine geri dön.
Yalanlar üstüne kurduğun dünyanı yıkmaktan başla işe.

1 Ocak 2012 Pazar

ÇAĞDAŞLIK KAVRAMI

nedir bu çağdaşlık kavramı?
muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak...
hani karşılaşıyoruz bazı tartışmalarda,
sen çağdışısın gericisin,
hayır efendim ben değilim sensin,
hangimiz medeni?
cart curt vs...


çağdaş olmanın kriteri nedir sayın arkadaşım? neye göre belirleniyor?
her çağda, o zamanın aşmış adamları bir araya geliyor da bu çağın en mantıklı yaşam standarları hakkında insanlık adına bir karara varıyor ve bir manifesto yayınlıyorlar;
işte buna uygun bir hayat görüşü belirlemek te çağdaşlık oluyor
var mı böyle birşey?
yok...


ozaman birileri, baya güçlü birileri, çeşitli basın yayın araçlarıyla (daha ideal bir araç biliyorsanız siz söyleyin) size bazı öğretileri dikte ediyor
siz bu öğretilere nekadar uyarsanız okadar çağdaş oluyorsunuz
işte bu var, sayın arkadaşım!


tanım: o halde çağdaşlık birilerinin istediği kriterlere sahip olmaktır.
neden olmasın?


önce batılılaşma ile çağdaşlık kavramının yakınlığına dikkat çekelim


1700 lü yılların avrupasına gidiyoruz
bilimsel düşünceyi hayat görüşü benimsemiş bazı bilim adamları(!) illimünati yani aydınlanmışlar olarak bir gizli yapılanma içine giriyorlar
bunlar kilisenin öğretilerini reddediyorlardı da bilimin ışığında aydınlanıyorlardı
ampulü de bunlar icat etti zaten(!)
sonuçlar:
fransız ihtilali ve avrupada materyalist temelli bir dünya görüşünün hakim olması
milletçilik akımın yayılması
amerikanın kurulması
1. dünya savaşı
Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ve kudüsün Osmanlı imparatorluğunun himayesinden çıkması(*)
2. dünya savaşı
israilin kurulması


bilimin ışığında aydınlanmış bu avrupalıların nizamına uymanın adı da çağdaşlık oldu bugün
çağdaşlık batıya has bir kavram değildir
doğuluların batıya uyum sağlama çabaları, yahut batılıların doğuyu yozlaştırmasına çağdaşlık denir
bilimsel öğretinin ışığıyla aydınlanan(!) batılılardan söz ediyoruz


* tabi işin özü müslüman coğrafyanın kudüsü elinde tutmasıdır
1000 yıllık haçlı akınlarının temel hedefi hristiyan ve yahudilerce kutsal sayılan kudüsün müslümanların elinden alınmasıdır.
haçlı ordularını oluşturan çapulcuları zenginlik vaatleriyle kandırmışlardır o işin detayı sadece
1. haçlı seferi oldukça başarılıydı ama sonuçta değişen birşey olmadı(burada büyük bir soru işareti var aslında)
Selahaddin Eyyübi yi de 1. haçlı seferiyle ele geçirilen kudüsün haçlıların elinden tekrar alınmasıyla tanıyoruz
Anadoludaki Müslüman Türk varlığı hep bu haçlı zihniyetin önünde siper oldu bu 1000 yıl boyunca
üstüne Osmanlının agresif bir politikayla batıyı sindirmesi de eklenmelidir
haçlı zihniyeti, amaçlarına dişe diş bir politikayla ulaşamayacağını yüzyıllar sonra anlamıştır
ozaman kudüsü koruyan büyük gücü başka şekilde parçalamalıdır
milliyetçilik akımları
1. dünya savaşı
sonuç: başarı


şimdi sen özüne dönsen, dümenin farkında olsan,
asıl amacın birilerinin vadedilmiş topraklarına kavuşması olduğunu bilsen
bu sayede senin dikkatinin türlü illüzyonlarla başka taraflara çekildiğini idrak etsen
olur mu?
olmaz
işte bu yüzden televizyonda sana gösterdikleri sahte hayatları, sahte kişilikleri, envai çeşit yozluğu, pisliği, içine çekip batılılaşmalı
sana, buna ihtiyacın var diye sundukları her dalgametrenin peşinden koşmalı
sen sirkteki gösteriye alkış tutarken, çadırın dışında birilerinin evinin ocağının yandığının farkında olmamalı
birgün senin evini yakacaklarını bilmemeli
hatta orda bir evinin olduğunu bile unutmalısın


batı ya hoşgeldiniz, buyrun çağdaşlık diploması:


24 Kasım 2011 Perşembe

ÜNİVERSİTE YILLARI

Henüz İlkokulun 1. sınıfıydı, okumaktan soğudum
nasıl okudum dersen kazayla oldu
ama meraklıyımdır 
bu özelliğimin verdiği gazla 4 yıllık fakülteyi 5,5 yılda bitirdim 
bittikten sonra arada kabuslar görürdüm
son bir ders kalmış okulu bitiremiyorum gibisinden
moralim bozuk bir şekilde uyanırdım
az sonra jeton düşerdi
“Lan mezun oldum ya ben” derdim sonra hatırlayıp
nerdeyse diplomayı yatağımın yanına asacaktım 
uyanınca hemen bakıp hatırlayayım diye


üniversiteye gittiğimde boyum kısaydı, sonradan uzadım.
arkada otururdum hep
birgün derste hocaya soru soracam
”yavrum! ayağa kalk ta sor” dedi
zaten ayaktaydım


bazı derslerden nefret ediyordum, kopya çekmiş olabilirim 
ama bazı dersler vardı
sanki doğuştan biliyordum, kopyaya ne hacet
mesela fizikokimya
hocanın çözemezsin dediği soruyu çözdüm sınavda
3 tane kağıt doldu, 2 saat sürdü, ama çözdüm
ama sadece o soruyu çözdüğüm için 20 aldım
tabi kaldım dersten


sınavlarda hesap makinesi önümüzde olurdu
bazısı kitaba da bakabilirsiniz derdi
adamlar soru(n)larından emin


anorganik kimya dersi vardı çok zordu
önceki senelerin öğrencileri şikayetçiydi hep zayıf almaktan
hiç çalışmamışım, o gün saat 10 da sınav var
sabah 6 da bizim inek tabir edilen bir arkadaşın yanına gittim
birkaç birşey gösterdi
sınava girdik ondan yüksek aldım, kahroldu çocuk
o sene nasıl olduysa bizim sınıf çok iyi notlar aldı vizelerden
hoca sınıfa geldi
nasıl bu kadar yüksek notlar alabildiniz? ben size finalde sorarım dedi
aynen dediği gibi oldu, final çok kazık geçti
zor geçtik


organik kimya en sevmediğim dersti
ezbere dayalıydı ve hiç kafam basmıyordu
vizeden nasıl olduysa iyi bir not aldım ama final berbat geçti
hocaya gittim, “hocam ben bu dersi yapamıyorum”
”geçir beni, vizem de iyi zaten” dedim, ”düşünürüm” dedi ve ekledi:
”benim bi pantolonum var şurada, ilerdeki terziye bırakırmısın?”
”hocam az önce sizden not istedim, şimdi bunu yaparsam yalakalık yapmış olacağım,
başka zaman olsa getirirdim ama şimdi olmaz” dedim
sağolsun, o dersi de öyle geçtim


ezberlemekten nefret etmediğim tek şey pi sayısının virgülden sonraki 100 rakamıdır.


laboratuvarlarda çok başarılıydım
çabuk bitiriyordum deneyleri
hocalar bile şaşırıyordu
sonuçları çalıyor musun? deyip te deneyi tekrarlatan bile oldu
baktı harbiden hızlıyım, bir daha yapmadı
sonuçları verince o gün başka ders yoktu, serbesttik yani
doğruca eve ense yapmaya gidiyorduk
neden acele ediyordum sandınız?


bir laboratuvar dersimiz vardı
bize numuneler veriliyordu, içindeki elementleri analiz edip bulmaya çalışıyorduk
bazı deneyler kolaydı
ama katyon 2 deneyi kabus gibiydi
2 elementi bulmuştum ama 3. element kendini göstermeye niyetli değil
kızların bazısı ağlıyor sinirden
ortam gerilmiş, arkadaşın arkadaşa tahammülü kalmamış,
havaya hidrojen sülfürün çürük yumurtaya benzer kokusu yayılmış,
baktım analiz yapa yapa bulamayacam
çekildim kenara bıraktım balonjojeyi, tüpleri 
toto loto
yalnız her yanlış sonuç eksi puan demek, dikkatli atmak lazım
3. denemede tutturdum
sabah 8 den akşam 4 e kadar uğraşmıştım
o gün doğru sonuç verebilen birkaç şanslıdan biriydim
nasıl kaçıyorum okuldan bir görseniz
arkama bile bakmadım, arkadaşlarım geride kalmış umurumda mı
arkadaşlık ta bir yere kadar canım
bazı arkadaşlar 3 hafta uğraştı sonuç vermek için
bazısı okulu bırakmayı bile düşünmüştü


bizim bir matematikçi vardı
taka bir ladası vardı okula başladığımda
kaldığımız derslerden yaz okuluna gidiyorduk 
tabi paralıydı
matematikçi bu sayede kendine yeni bir araba aldı


hüseyin vardı tam 5 yıl aldı matematik dersini gene geçemedi
arabanın yarı hissesi onundu
6. sene hoca değişti başka hoca geldi ancak geçti
o yıl okulu bitirdiği rivayet ediliyor


inek tabir edilen arkadaşlar sınavlara biriki hafta önceden hazırlanırdı
onların birikimlerinden faydalanırdım
bir gün önce gider, kitaplarına, defterlerine, ders notlarına şöyle bir göz atardım
(bu tür alet edavat bulunmazdı bende)
buradan çıkmaz, bu kolay, bunu da yaparım, çalışmaya gerek yok.
genelde kalırdım, 
bazen önüme iyi bilen birileri otururdu geçerdim


bahar ayındayız, öğleden sonra sınav var biz yüzme sezonunu açacağız arkadaşla
sapanca o gün karadeniz misali dalgalı ve buz gibi
arkadaş akıllı, “girmeyeceğim” dedi
”ben girecem” dedim
daldım suya
kenara nasıl çıktım hatırlamıyorum
beynim dondu, bildiklerimi de unuttum
çok kolay bir sınavdan zayıf aldım, hiçbir şey hatırlayamadım sınavda
hocaya anlattım mevzuyu
hocam son sene aman bırakma
geçtik sağolsun


ömer vardı yakışıklıydı ama daha önemli bir özelliği vardı, güzel kopyalar yazardı
inci gibiydi yazısı
hatta kopyalarını sınavdan sonra alt sınıflar gelir alırdı, seneye lazım olur diye
hüseyin de her sınavdan önce fotokopilerini alırdı
çok tembel adamdı bu hüseyin, kopya yazmaya bile üşenirdi
ali vardı, ceket altı yelekler var ya hep ondan giyerdi, 
bunun için biz ona ali dayı derdik.
maho vardı, hep kasardı
da kasmak neydi manası belli değil; her yola çıkıyordu sanırım
kadir, mesut, veysel, numan
filim adamdılar 
hepsi ayrı bir dünyaydı


4 silahşördük biz
jön ömer, peştamallı maho, bendeniz sefil, ali dayı


hepimizin lakabı vardı
benimki de “sefil” idi
kısaca arnold schwardzeneger dedikleri de olurdu


üniversitenin en sevdiğim yanı haftasonu tatilleri ve boş dersleriydi
iple çeker halatla bağlardım ama gene biterdi


evde yemekler hep aynıydı
ilk yıl fazla yumurta yemekten alerji çıktı vücüdumun heryerinde
kızamık oldum sandım
baktım olmayacak
yemek programlarını izlemeye başladım ve işi kaptım
iyi yemek yapardım
en önemli protein kaynağımız tavuk ciğeriydi; ucuzdu
ciğer soteyi en baba ustası kadar iyi yaparım


çok çay içerdik
çaykur ve şeker fabrikaları sayemizde zengin oldu
sabah kahvaltıda, okulda ders aralarında
eve gidince çay, akşam yemeğinden sonra çay, muhabbet uzarsa bir çay daha 
tabi bu arada memleket kurtarırdık bol bol


arada sağ-sol kavgaları çıkardı okulda. 
genelde kız meselesinden
ahmak adamlar


biz fitbolcuyduk, politikayla işimiz yoktu
evde şofbenin tüpü bitince halı sahadan maç alırdık
maça giderken, kese, sabun, şampuan olurdu çantalarımızda
maçı oynar, banyoya geçerdik
tellaklığı burada öğrendim


yatağımın yan tarafındaki duvarda "you are very clever man" yazardı 
kalktığımda bu yazıyla karşılaşmak beni mutlu ederdi


4 lü not sistemi vardı, okulu bitirmek için 2.00 ortalama gerekiyordu
çok başarılı olduğum için olacak
bu ortalamanın çok çok üstünde bir notla, 2.08 le bitirdim okulu


bitirdim de ne oldu, arıyorum o günleri.

VER AR YU GOİNG

Tarihte geriye gidelim hayalimizde, şöyle bin yıl kadar öncesine
İnsanların yaşam koşullarına bir bakalım
Nasıl yaşıyorlardı, nasıl geçiniyorlardı, neler yapıyorlardı diye
Standart bir insan profilinden bahsediyorum
Sabah kalk, tarlada bahçede çalış, varsa hayvanlarla ilgilen, yemek ye, git evine, yat aşağıya
Günler böyle geçer gider
Yaşamak için bu insanların neler yaptığına nelere ihtiyaç duyduklarına dikkatinizi çekmek istiyorum
Elbette sıkıntıları vardı onların da
Ama bizim gibi miydiler?
Ödeyecek faturaları yoktu bir kere
Cep telefonu, elektrik, doğalgaz, su, internet, dijidoğan(?)
Grosmarketlerin reyonlarında alışveriş listesi tamamlama gibi bir dertleri de
5 ekmek, 2 pırtıkol, 8 çokomel…

Ne yapıyorlardı?
Yaşamaya çalışıyorlardı ve yaşamak için ihtiyaç duydukları şeyleri temin etmeye
Barınmak, Korunmak, Karnını doyurmak…
Hepsi bu işte

Arkadaş!
Ne Samsonite marka  telefonun en son modeline
Ne son çıkan video oyununu oynatabilecek Atividya ekran kartına
Ne de feysbukta dürtülmeye ihtiyacımız yok

Neden bunların ihtiyaç haline geldiğini ya da getirildiğini düşünelim

“Teknoloji,  insanlığın yediği en büyük kazıktır”
-Hadi canım sende, otomobil olmasa uzaklara gidebilir miydik?
-Gitmek zorunda kalır mıydık?
-Haplar, ilaçlar, hastalıklar?
-Ölmeyecek olan kaç kişi tanıyorsun?

Bu teknoloji bir kazıksa, dibi, yani onu ayakta tutan şey televizyondur, medyadır
İhtiyacımız olmayıp ta ihtiyaçmışçasına sarıldığımız birçok şeyi onunla dikte ettiler bizlere(*)
Değerlerimizi onunla unutturdular
Hatta birey olduğumuzu da
Bir filmde gördüğümüz insanlar gibi görünmeye, onlar gibi davranmaya çalışır olduk
Onların yediğini yiyor, onların giydiğini giyiyor, onlar gibi taharet alıyoruz
Hiç olmayan karakterlerden bahsediyorum
Gerçek insanlar, aslında hiç var olmayan kimseleri taklit ediyor arkadaş

*Dikte ettiler dedik bir yerde
Kim, niye?
Bunları bize satanlar olmasın
Ne İçin?
Para için
Para ne için lazım?
Güç için
Güç ne için lazım?

Bu heriflerdeki güç anlayışının insani perspektiften mantıklı bir izahı mümkün değil
Bizim tekire sordum, o da "hayvani perspektiften değerlendirilemez abi" dedi
Şeytan ayrıntıda gizli demek ki(*)

Bizim açımızdan konuşursak eğer, güç: rahatlık, konfor, elde etmek, amaca ulaşmak vb şeylerle izah edilir…
Ask for more? Daha fazlasını iste(!)
Ne için?

Durun size bir fıkra anlatayım:
“Temel bir ağacın dibine uzanmış yatıyor
Dursun, bu halini görünce tembelliğine kızar, yanına gidip çıkışır
-Ula niye yan gelip yataysun?
-Napayim?
-İş bul, çaliş
-Çalişupta ne yapacağum?
-İsteduğuni alursun
-İsteduğumi alacağum da ne olacak?
-Rahata erersun
-Rahata ereceğum da ne olacak?
-Yan gelip yatarsun
-Ula avanak!  zate yan gelup yatayrum, niye uğraşayim?”

NEFS (BENLİK)
İnananlar için sonsuz bir ahiret hayatı olgusu vardır
Yani insan aslında sonu olan dünya aleminden sonsuz bir hayata gidecektir
İşte yaratılışı da aslında bu sonsuz hayatı içindir
Yani sonsuzluğa ilişkin bir donanımı vardır
Bu yüzden istekleri asla bitmez
Şunu alayım, bunu alayım, şuyum da olsun, buyum da olsun, suyundan da koy…
Ne demiş Peygamber?
“Ademoğlunun bir vadi dolusu altını olsa ikincisini isterdi, onun gözünü ancak toprak doyurur”
Nefsin isteği bitmez, dedik ya sonsuza muhtaçtır, yaratılışından böyledir
Marifet onu asgari ihtiyaç düzeylerinde dizginlemekte

İşte bunu beceremediğimizden dolayı birileri kullandı bizi bu zamana kadar
İhtiyacımız olmayan şeyleri kolaylıkla ihtiyacımız gibi sunabildiler böylece
Nefs insanın şeytanıdır bir yerde, onun da hizmetkarları var yani
Habire birşeyler sunuyorlar ona
Eğer ona uyulursa şu dünyada yenmeyecek halt kalmaz
İnsanlar aç kalsın, yiyecek bir şey bulamasın, birbirlerini yerler
Biri hümanizm mi dedi?
Ben de piliçistim bir açıdan, hayvanları çok severim, özellikle pişmiş olanları

Yukarıda şeytan ayrıntıda gizli dedim, yıldız koydum
Devamı gelecek…